Demokritos zaman olarak hem Sokrates’ten önceki dönemlerde yaşamıştır hem de Sokrates’ten sonraki kültür filozoflarındandır. Kendisinden önce neredeyse tamamen doğa sorunlarıyla ilgilenildiği hâlde Demokritos, doğa sorunlarından insan sorunlarına geçilen bir ara dönemde yaşamış bir düşünür olarak hem doğa hem kültür konuları ölçülü olarak işlemiştir. Bu bakımdan Demokritos, felsefe tarihinin kapsamı en geniş felsefelerinden birinin sahibidir. Bu geniş kapsamlı felsefenin temeli ise mutlu bir yaşam, bilgince bir yaşamdır. Demokritos’a göre iki tür haz vardır: 1. Bedensel hazlar: Bunları ölçülü biçimde yaşamak gerekir. Bedeni ne ezmek ne de rahat bırakmak lazımdır. 2. Zihinsel hazlar: Bunar kalıcı olan hazlardır. Varlığı temaşa etmek esasına dayanırlar. Demokritos’un eserlerinin önemli bir kısmı maalesef yok edilmiştir. Bunun başlıca sebeplerinden biri Yunanlı değil, Makedonyalı olmasıdır. Atinalı olmayanların genelde saygı görmemelerinden dolayı kendisi de Atina’da çok saygı görmemiştir. Mesela Platon onun görüşlerinden birçok şey esinlendiği hâlde eserlerinde adını bir kere bile anmamıştır. Buna karşılık Aristoteles’te ona karşı daha ölçülü ve saygılı bir dil kullanıldığını görmekteyiz. Demokritos’un geniş kapsamlı felsefesini üç başlıkta incelemek mümkündür: 1. Varlık Anlayışı, 2. Bilgi Anlayışı, 3. Ahlak Anlayışı Elealılardan sonraki felsefenin temel problemi hareketin varlığını kanıtlamak, görünüşü kurtarmak ve algı dünyasındaki çokluğu ve değişimi temellendirmekti. Elea Felsefesinde varlık “bir”di ve cisimsel bir küre olarak düşünülmüştü. Yani belli mantıksal argümanlarla varlığın bir olduğu ve varlığın boşluk kalmayacak şekilde her şeyi doldurduğunu düşünüyorlardı. Tabii böyle bir durumda değişme olmazdı. Elealıdan sonraki filozoflar varlığın çok olduğunu söylemişlerdir. Empedokles sudan toprağın meydana gelmeyeceğini anlamıştı ama toprak da kemikten meydana gelmez. Anaksagoras bu sorunu gördüğümüz her şeyin bir tohumu olduğunu söyleyerek aşmaya çalıştı. Ama bu ekonomik değildi sorunlarımızı çoğalttı. Bu noktada Demokritos sorunu çözmek istedi. Parmenides’in cisimsel, kütlesel küresini parçalayarak en alt düzeye indirdi. Ona göre evren, ya da varlık gözle görülemeyecek kadar küçük parçacıklardan meydana gelmiştir. Parmenides’in varlığa atfettiği tüm özellikleri bu küçük parçacıkların her birine atfetmiştir. Bir anlamda Parmenides’in yekpare bir bütün, dev bir küre olan varlığını ufalamıştır. Parmenides’in varlığı, değişmez, dönüşmez, ölümsüz, ezelî, ebedî, belli bir yeri dolduran, herhangi bir boşluk içermeyecek ölçüde sıkı bir yapıydı. Demokritos varlığın tüm bu özelliklerini evreni meydana getirdiğini düşündüğü küçük parçacıklara atfetti ve bu parçacıklara bozulmaz, parçalanmaz anlamına gelen atoma dedi. Bunlar sayıca sonsuz olan evrenin en temel yapı taşlarıydı. En temel özellikleri ise sıkılık, yani hiçbir boşluk içermeme, ezelîlik ve ebedîliktir. Bunlar evrende belli bir boşluğu ya da mekânı doldururlar yani sonsuz bir boşlukta hareket ederler. Bunlar birbirlerini meydana getirmemişlerdir çünkü hepsi birden ezelî biçimde mevcutturlar. Kendileri en küçük parçacıklar oldukları için daha küçük parçalara bölünmezler ve zaten tek parçadırlar. Bu yalınlık nedeniyle de asla bozulmaz ve parçalanmazdırlar.Başlangıçta ne iseler şimdi de öyledirler ve gelecekte de aynı şekilde kalacaklardır. Bu anlamda aslında varlığın korunumu gibi bir ilkenin ortaya konduğu söylenebilir. Elea felsefesinin en büyük sorunu boşluğun varlığını kabul etmemesiydi. Oysa Demokritos, kendi içlerinde hiçbir boşluk içermeyen atomların sonsuz bir boşlukta hareket ettiklerini söyleyerek bir anlamda boşluk fikrini benimsedi. Atomlar sonsuz sayıda oldukları için kuşkusuz bunların içinde devinecekleri boşluğun da bir sınırı olmaması gerekmekteydi. Yani Demokritosçu evren sonuçta iki şeyden, sonsuz sayıda atomdan ve sınırsız bir boşluktan oluşur. Eğer Demokritos boşluk diye bir şeyi kabul etmeseydi bu atomlar asla hareket edemez, birbirleriyle âdeta bitişirlerdi. Böylece ortaya Parmenides’in yekpare bir yapı oluşturan sıkı varlık anlayışından farksız bir tablo çıkardı. Elbette Demokritos mutlak yokluk diye bir şeye inanmıyordu. Ona göre boşluk relativ bir yokluktur. Yani herhangi bir atomun bulunmaması durumudur. Demokritos’un atomlarının hepsi aynı malzemeden yapılmıştır ve bu malzeme de doluluktur. Yani bir şeyi doldurmadır. Bu daha sonraki yıllarda madde anlayışının oluşmasında önemli bir ayrıntı olacaktır. Atomların bir diğer önemli özelliği ise birbirlerinden şekilleriyle ayırt edilebilmeleridir. Bunların kimisi cilalı taş gibi yuvarlak, kimisi pürüzlü ve köşeli, kimisi üçgen prizma şeklinde, çengelli, kimisi deliklidir. Aralarındaki bu ayrım sayesinde evrendeki yapıca farklı şeyleri meydana getirebilirler. Mesela katı bir masa da atomlardan yapılmıştır, ruh gibi devingen bir yapı da. Ama masayı meydana getiren atomlar şekilce köşeli, ruhu meydana getirenler ise kaygan, pürüzsüz ve yuvarlaktır. Ayrıca atomlar arasında büyüklük bakımından da farklar bulunur. Kendisi atomlara belirgin bir ağırlık yüklememişse de sonraki atomcular bunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu tabloyla varlığı meydana getiren nedir sorusuna cevap verilmiş olmaktadır. Şimdi kâinat, çokluk nasıl meydana geldi sorusuna cevap verilmesi gerekecektir. Demokritos’a göre atomlar ezelî ve ebedî bir düşüş, bir hareket içindedirler. Demokritos’a göre atomlarla beraber bir hareket de vardır ve bu hareket sonsuz bir düşüş şeklindedir. Öyle bir düşme ki merkezden yayılır. Bu atomlar başlangıçta çarpma ve itme (bir araya gelme) ilişkisi içindedirler. Milyonlarca küçük parçacıklar bir yerlerden düşüyorlar ve birbirlerine çarpıyorlar. Bazıları bir araya gelip bazıları uzaklaşıyor. Bu noktada ezelî ve ebedî hareket ile atomları aynı zamanda düşünmüş, ikisinin birlikte ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Kendisi farkında olmadan mutlak mekânı da düşünüyor. Böyle bir durumda yayılma var ve bu durum sürekli olarak vardır. Bu atomlardan bir kısmı öyle bir yapı meydana getiriyor ki bizim kâinatımız meydana geliyor. O da kâinatı bir kule şeklinde düşünüyor. Boşluk sınırsız, atomlar da sayıca sonsuz oldukları için bu sonsuz malzemeden sonsuz sayıda kâinatın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kâinatın meydana gelmesinde atomlar kendi aralarında bir araya gelecek yapılar oluşturur; atomlar ve atom kümeleri. Bu atom kümeleri nesneleri meydana getirir. Demokritos yeryüzünü tepsi biçiminde düşünür. Demek ki toprak belli atomların bir araya gelmesinden oluşmuştur. Daha sonra da belli atomlar suyu meydana getirirken belli atomlarsa gezegenleri oluşturur. Sürekli birbiriyle örtüşen atomlar ateşi, çok hareketli atomlar güneşi, ayı meydana getiriyor. Bazıları da canlıları dolayısıyla bitki, hayvan ve ruhu meydana getiriyor. Artık her şey aynı malzemeden yapılmış, her şey atomlardan meydana gelmiştir. Bu tablo, her şeyi tek bir yapıya indirgeyen birleştirilmiş bir doğa felsefesinin sonucudur. Her nesne, her varlık atomların birleşmesinden meydana geldiğine göre birbirlerinin aynı olmalıdırlar. Fakat nesneler birbirlerinden farklı olduğuna göre bu durumda farklılığı yaratan şey nedir? Farklılık farklı nesne gruplarından, atom bileşiklerindeki farklılıklardan oluşur. Demokritos tam bu noktada eski geleneğe dönüş yapmış gibidir. Onlar da toprak, su, hava ve ateş gibi farklı unsurlar ileri sürüyorlardı. Demokritos bu bakımdan onlardan daha materyalist görünmemektedir. Ona göre nesneler arasındaki farklılıklar şu sebeplere dayanabilir: 1. Farklılık atomların birleşme tarzında ortaya çıkabilir. A atomları, B atomları ve C atomları belli bir şekilde bir araya geldiğinde toprak, aynı atomlar farklı şekillerde birleşirlerse su meydana gelebilir. Demek ki farklı nesnelerin meydana gelmesinin sebebi aynı nesnelerin farklı biçimlerde birleşmesidir. Bu görüş bugünkü madde anlayışına da yakındır. 2. Farklılığı meydana getiren farklı atom düzenlenişleridir. Benzer atomlar, farklı biçimlerde düzenlendiklerinde farklı nesneler ortaya çıkarabilirler. 3. Diğer bir sebep, atomların nesnelerin düzenlenmesindeki konumudur. Aynı atomlar öyle şekilde düzenlenebilir ki farklı bir nesne verebilir. Demek ki farklılığın meydana gelmesinde değişik bileşikler benzer atomların bir araya gelme ve atomların nesnelerin içindeki konum farklılıklarından dolayıdır. Demokritos ruhun da atomlardan meydana geldiğini söyleyerek Yunan dünyasının klasik ruh anlayışından büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Ruh atomları en parlak, pürüzsüz, yuvarlak, cilalı ve bu yüzden de en devingen atomlardır. Demokritos ruh atomlarının aynı zamanda hafif atomlar olduklarını, bu yüzden ölümden sonra kolayca uçup gittiklerini söylemekteydi. Ona göre ruh öldüğü zaman parçalara ayrılır ve havalanır. Yunan dünyasında ölümsüzlük parçalanmamak demektir. Demek ki Demokritos ölümsüzlüğe inanmamakta, ruhun beden öldüğü zaman çözülüp gideceğini düşünmekteydi. Demokritos ruhun ölümlü olduğunu ve beden öldükten sonra onun da parçalara ayrılıp dağılacağını söyleyen ilk isimdir. Demokritos bütün bu evren tablosuyla bir anlamda değişimi kurtarmış olmaktadır. Ona göre atomlar tıpkı Parmenides’in varlığı gibi asla yok olmasalar da nicel anlamda birbirleriyle birleşip dağılarak bir değişim meydana getirirler. Böylece her türden değişim bir anlamda nicel temelde olup biter. Tüm değişim de atomların yer değiştirmesinden ya da sayıca artmasından oluşur. Örneğin bir nesne büyüyorsa yeni atomlar kazanıyor, küçülüyorsa eksiliyordur. Yani atomlar birleşiyor ve ayrışıyordur. Bu durumda nesnenin özdeşliği bozulmaz. Nesne yine aynı nesne olarak kalır. O hâlde eksilip çoğalan şey varlığın kendisi değildir. Varlık ezelî ve ebedîdir. Değişim aynı zamanda nesnelerin niteliklerini değiştirmesi şeklinde olabilir. Ağaç yeşildir ve bir süre sonra sarı olur. Bu niteliksel değişmeler nesnenin özdeşliğini kaybettirmez. O zaman niteliksel değişmenin kaynağı yine nicelikseldir. Niceliksel değişimler belli bir ölçüyle sınırlı kaldığı sürece nesnenin özdeşliği devam edecektir. Nicel değişim nesnenin niteliğinde görünür bir değişime yol açabilir. Niteliğin değişmesi ancak gözlemlediğimiz zaman ortaya çıkar. Nesnenin niteliksel değişmesi, benim algılamamda yarattığı etkiden anlaşılır ve bu etkiden dolayıdır. Nesneler aynı zamanda özsel bakımdan da değişebilirler. Bu tür bir değişme bir nesnenin artık o nesne olma özelliğini yitirmesidir. Demokritos’a göre bu durumda nesne yok olmaz. Yani nesneyi oluşturan atomlar ortadan kalkmaz. Sadece o nesneyi oluşturan atomlar çözülür ve başka bir hâle dönüşür. Özsel değişme atomların ya bütünüyle ayrışarak başka nesne gruplarına gitmesi ya da atomların en temellerinin yer değiştirmesidir. Bütün bu değişimlere dikkat edildiğinde hepsinin de temelde niceliksel değişimler olduğu görülür. Burada Demokritos’un getirdiği fark şudur: Bu tabloda bütün olaylar fiziksel süreçlerdir. Yani evren olayları üzerinde herhangi bir akıl ya da iradenin etkisi yoktur. Tüm evren olayları atomlar arası etki ve tepki ilişkilerinden oluşmaktadır. O hâlde bunun mekanik bir evren tasarımına giden yolu araladığı söylenebilir. Bu düşüncenin Antik Yunan dünyası açısından önemli bir yenilik olduğu görülmektedir. Çünkü daha önceki düşüncelerde böyle açık bir mekanizm göze çarpmamaktadır. Son kertede Demokritos’un mekanik ve maddeci bir zihniyete sahip olduğu söylenebilir. Başlangıçtan beri Yunan felsefesi varlığı iki biçimde kurmuştur: Varlığın aslı ve görünüşü. Gerçeklik yani varlığın aslı akıl ya da düşünme ile kavranır. Görünüşü ise algı, duyum (aisthesis) ile kavranır. Parmenides görünüşü gerçeklikten tamamen koparırken Demokritos bu ikisini birleştirmek istemiştir. Demokritos’a göre varlığın aslı atomlar ve atomların düzenlenişleridir. Gerçek atomların düzenlenişinden meydana gelmektedir. Ben atomları algılarımla duyumlarımla algılayamam, idrak edemem, doğrudan doğruya algıma konu yapamam. O zaman görünüş nasıl ortaya çıkar? Görünüşün ortaya çıkması için önce nesne olmalıdır. Nesne atomlardan meydana gelir. Bu da fizik bir nesne ortaya koyar. Atomlar nesnenin esasıdır. Görünüşün ortaya çıkması için ikinci koşul algılamadır. Demek ki algı da gerekir. Yani bir bilinç, zihin gerekiyor. Demokritos’ta görünüş, nesnenin fizik yapısının benim duyu organlarım üzerindeki etkisinden meydana gelir. Ben atomları göremem ama atomlar benim üzerimde bir etki yaratır. Bu etkiden dolayı da görünüş ortaya çıkar. Burada nesnenin iki temel özelliğinden bahseder. 1 - Nesnenin kendisi. 2 - Benim organlarım üzerindeki etkisi. O hâlde atomların iki tür nitelikleri olduğu söylenebilir: Birincil ve ikincil nitelikler. İkincil nitelikler ona göre renk, koku, sertlik gibi duyu organlarıyla algılanabilen niteliklerdir ve bunlar uzlaşımsaldır. Demokritos bu evren anlayışının yanı sıra idealist bir ahlak anlayışı ortaya koymuştur. Bilgeliğin insanı mutlu edeceğine inanmıştır. Yunanlılar bilgiyi bizim gibi anlamazlar. Bilgi bizim için bir güçtür, yarardır. Yunan’da bilginin iki temel yönü var: Birincisi keyif yönü. Bilmek için bilmek. Bu önemli bir şeydir. Başlangıçta temel bilgi anlayışı budur. İkincisi ise Yunan’da bilgi pratik hayatı mutlu kılmalıdır. Yani bireysel anlamda sizi mutlu kılmalı. Bu anlamda buna yaşama bilgeliği diyoruz. Bu Yunan Sophiasının en önemli yönüdür. Hayatın önemi ustalaşmaktır. Buradaki önemi hayatı mutlu, uyumlu ve huzurlu bir biçimde yaşamamızdır. Bunun için de Yunan bilgeliğinin temelinde yaşama bilgeliği yatar. Bu da hayatı bütün olumsuzluklarına rağmen sırtlayıp götürmektir. Demokritos da bilgece, ölçülü ve dengeli olmak gerektiğini söyler. Bu da azla yetinmek, ölümden korkmamaktır. Kendini her türlü zorluğa alıştıracaksın, diyor. Bu sebeple sizin hayatınızı anlamlandırmanız gerekir. Kaynak: www.criticfilm.com/
0 Comments
|
Kategori
All
|